SEÇİM SONRASI HER SONUÇ KAOS
"Tanrım, senin yaptığını bizimkiler de yapar" deme cesareti ve ahmaklığını göstermiş tek zeki(!) canlısıyız bu gezegenin!
Hidayet ÇAKIR
- Araştırmacı YazarKendine acımayana Allah neden acısın? Dünyanın başına geçirilen çorabın ortaya çıkardığı sonuçları pandemi döneminde görüp de uyanamayan dünya halklarının artık yeni bir uyanma şansı yok. Aşıdan kaynaklı kalp krizi, çoklu organ yetmezliği ve daha bir çok hastalığın bir çok ülkenin mahkemeleri tarafından resmen kabul edilmesinden sonra "yahu ben o kadar yakınımı kaybettim, neden bunun hesabını soramıyorum" diyecek insan bile kalmadı ortalarda. Bunun anlamı, bu gezegenin artık bir mezbahaya döndüğü gerçeğidir. Küresel fırtınanın esintisine kapılan Türkiye'de de durum farklı değil. Kocasını zehirli sıvılardan kaybeden Elif teyze, 14 Mayısta kocasının katillerine parmak basacak zira mecliste olup da Plandemi'ye destek vermeyen parti yoktu. Hatta cezaevindeki Demirtaş bile, kendi kitlesine aşıyı sıkı sıkı tembihliyordu. Bu tembihlerin acı sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz şimdi. Vay be! Söz konusu bir aşı şirketi olunca birbirine düşman kesilenler bile tek ağızdan koro halinde aynı marşı okudular. Merak etmeyin, aynı marş, tüm dünyada okundu. Sonuç? Almanya'da aşı sonrası tazminatlar ödenmeye başlandığını söyleyen haber kanallarını şaşkınlıkla izlediniz. Aynı haber kanalları, "Sizi köpek gibi aşılayacağız" diyen salyalı kiralık katilleri ekranlarına taşımışlardı oysa.
Daha pandeminin başında maske, mesafe ve aşı furyasının beraberinde getireceği yeni sosyal düzeni fırsata çevirip dünyaya sinsice entegre edilen dijital faşizmin ayak seslerini kimse duymadı, duymak istemedi. Şimdi afiyetle böcek eti ve yapay et yedirilmeye hazırlanırken, şap bahanesiyle itlaf edilen büyük ve küçük baş hayvanlar için hiç itirazımız yok, olamaz da. Neden olamaz? Çünkü insanı aşılamak için öncelikle onun hasta ilan edilmesi gerektiğinin farkında olan şeytani küreselci zihniyet, kılıfı çoktan hazırlamıştı. Yani celladının kendisini öldürmesine rıza gösteren insan, hasta ilan edilen hayvanların öldürülmesine mi itiraz edecekti? Kötü haber şu: Yeni Dünya Düzeni için darbe zaten yapıldı. Evet, Dünyada ilk kez bir ülkede değil de tüm dünyada bir darbe gerçekleştirildi. Plan dahiyane görünse de öyle değil. Sadece biz zeka seviyesinin altında kaldığımız için, bize yapılan darbe dahiyane gözüktü. "Aptalca bir tutum sergiledik" yazacaktım ama gördüğünüz gibi yazmadım.
Peki bunların seçimle ilgisi nedir?
Elbette, bunun 14 Mayıstaki seçimlerle ilgisi, kimsenin kazanamayacağı gerçeğidir. Eğer kazanan kim olursa olsun, şeytani küreselci zihniyete hizmet edecekse bu, kimsenin kazanamayacağı ve her türlü kaybedeceği anlamına geliyor. Diğer bir deyişle bu seçim süreci tam olarak zugzwang olarak da nitelendirilebilir. Bağımsız adayları bilmem ama son ana kadar küresel düzene karşı duran ancak aynı şekilde son anda bu zihniyete teslim olan Yeniden Refah Partisi dahil tüm partiler, aynı küresel zihniyetin kıskancındadırlar. Güzelim memleketi çaresizlik ve çözümsüzlük sürecine sokup partileri kısıtlı seçeneklerle baş başa bırakan dünyanın efendileri, seçim sonrasında en kötüsünü yapmaya hazırlanırken bizimkiler, "kazanırsak hangi siyasetçiden, hangi partiden ne koparırım" muhasebesindeler.
14 mayıs seçiminin kod adı "FIFTY-FIFTY"
"Böl, parçala, yut" taktiğinin sosyal mühendisleri, bu işi çözeli çok oldu. Seçim sonrası, parlamentoda yarı yarıya bölüştürülen sandalyelerin ne demek olduğunu sorgulayan oldu mu hiç? Çok basit: KAOS! TBMM ne iş yapar? TBMM bir kanun-kural fabrikasıdır. Durmadan kanun üretir. Bu üretim fabrikası, enerjisini halktan alır. Onlara yetki verip, onları meclise gönderen halktır. Evet, Allah'tan başka kanun koyucu yoktur ama biz müslüman olduğumuz için "Tanrım, senin yaptığını bizimkiler de yapar" deme cesareti ve ahmaklığını göstermiş tek zeki(!) canlısıyız bu gezegenin! Yani eşimiz, benzerimiz varsa, yine biziz.
Konuya dönersek; seçim sonrası kaos kaçınılmaz. Peki kaos ne getirir? Veya kaos neye hizmet eder? Evvela aklınıza gelebilecek her türlü olumsuzluk diyelim ki iyice karamsarlaşalım zira en azından bunu, kötüya psikolojik bir hazırlık sayarsak; tek olumlu yanı bu olabilir. Ama biz bu kaosun en çok neyi etkileyeceğini irdeleyelim: GIDA KRİZİ. Evet 1 numarada gıda krizi olacak. ikinci sırayı, iki kutba ayrılmış siyasi ayrılıkların tetiklediği sosyal çatışmalar izler. "Her şey 30 katına çıktı" diyenler artık hesap kitap yapamayacakları rakamlarla yüzleşecek. Son olarak üçüncü riski ele alırsak, diğer olumsuzlukların da zaten temelde bu üç ana felaketin içerisinde gizlendiğini görebiliriz. Üçüncü risk: İktidar ve Cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin, bu gerçek değişmeyecek çünkü artık muhalefet dediğimiz kitle, iktidar otoritesinin üç beş sayı daha küçük bir farkla enselerinde olacak ve bu bunun ortaya çıkardığı stresin tüm acısı yine halktan çıkacak. Yani 14 mayıstan sonra Türkiye, ideolojik ve sosyolojik olarak ikiye bölünmüş olacak. İçlerinde akrabaları dahi olsa birbirinden nefret eden, yanlış yolda olduklarını düşünen, birbirinden nefret eden ve düşmanlaştırılmış hatta birbirini dövüp kırmaya hazır iki kutup. Bundan daha güçlü bir silah biliyorsanız lütfen yorumlarda yazın.
O halde ne yapmalı?
Dur bakalım. Ne yapmalı değil, "NE YAPMALIYDIK?" diyecektin. Geciktin, uyudun, ilahi yöntem ve yaşayışı elinin tersiyle ittin. Öncelikle bunun bedelini ödemelisin. Bunu hak ediyorsun. Sen her şeye değersin. Özellikle de ağlamak, kendi düşenlere çok yakışır aslında. Zaten ağlamasak da bunun kefaretini ödemek zorundayız. Yani çözüm değişmedi aslında. Hani Allah, 610 yılında canlı kanlı bir peygamberle göndermiş de sen 1413 yıl sonra onu yol edinmemiştin ya; işte çözüm hala bıraktığın yerde duruyor. Cılız da olsa bir umut var. Yoksa sen öldükten sonra ebedi bir yaşamda, ebedi bir mutluluk istemiyor musun? İstiyorsan, senin gibi yiyip içen ve horlayan canlı türünün hortlattığı yaşam biçimini elinin tersiyle itecek ve ilahi yaşam sistemini kendine yol edineceksin. Yeryüzünde tek başına kalsan dahi, tüm dünyaya kafa tutacak ilahi ve meşru bir gerekçeye sahipsin çünkü. Haydi, şereflendir kendini...
Duayla...