ALDANAN BİZDEN MİDİR?
"Aldatan bizden değildir" peki ya aldanan?
Hidayet ÇAKIR
- Araştırmacı YazarDünyanın pandemiyle birlikte küresel bir darbeye maruz kaldığını bilmeyeniniz yoktur. Şaka tabi ki! Bilmeyenler, umursamayanlar ve kişisel çıkarları uğruna susanlar olmak üzere bunun dışında kalan çok sayıda insanımsı var aramızda.
Dünya İklim Konseyi, yakın zamanda yaptığı açıklamada, spor ve sanat kuruluşlarının fosil yakıt kuruluşlarından sponsorluk kabul etmeyeceklerini taahhüt etmeleri için gönüllü bir yasa çıkardığını duyurdu. Elbette bu yasanın ilerleyen zamanlarda "Zorunlu Yasa" haline dönüştürüleceğini tahmin ediyorsunuzdur. Buna göre spor kuruluşları, mesela bizdeki Gençlik ve Spor Bakanlığı gibi örnek kurumlar başta olmak üzere bir çok resmi ve özel kuruluş, bünyelerinde fosil yakıt tüketimini durduracaklarını taahüt ederek gönüllü bir işbirlikçi olabilecek.
Konsey, açıklamasında: "İklim değişikliği yaşam tarzımızı gerçek zamanlı olarak yeniden şekillendirirken, bu karmaşanın sorumlusu fosil yakıt şirketlerinin logolarının sporcuların göğüslerine yapıştırılması, galeri duvarlarına aplike edilmesi ve festival alanlarında göze çarpacak şekilde sergilenmesi saçma. Durmak zorunda." ifadelerini kullanmış ve dünyaya "Araçtan in, bisiklete bin" dercesine göz kırpmış.
Özenle seçilmiş kelimeler dizisinden de anlaşılacağı gibi manalar oldukça masum ve reddedilebilirliği oldukça düşük tonda yazılmış. Haydi biz de biraz onların taktiğini deneyelim ve sonra parçaları birleştirmeye çalışalım. Küresel şirket isimlerinin arkasına saklanarak dünya yönetimini devralmaya hazırlanan bir avuç zengin ama zavallı elit, emellerine ulaşabilmek için gezegenimize ait her alanda bir örgütlenme yoluna gitmiş. Her alanda misyonlarını incelikle yürüten iş bölümü üniteleri kurmuşlar. Ekonomi, iklim, gıda, basın ve sağlık sektörleri, bunların başını çekiyor. Kuruluş tarihleri yeni değil ancak dijitalleşmeyle birlikte, tekeline aldıkları bilimi bir sihir gibi kullanarak harekete geçtiler. Sosyal medyada sizi izliyor, verilerinizi topluyor hatta sizi yargılıyorlar. Meta size hesap soruyor, sesinizi kısıyor, gündelik, haftalık, aylık kısıtlamalar uyguluyor ve hatta hesabınızı engelleyebiliyor. Hem eskisi kadar size itiraz hakkı da tanımıyor.
Diğer yandan ekonomiyi daha iyi kontrol edebilmek için dijital para çalışmalarında sona yaklaştılar. Bitcoin olarak bildiğimiz dijital paranın eski paraya nazaran çok daha farklı yönleri de var. Mesela nakit ile sadece SATIN ALMA veya kiralama işlemi yapılırdı ancak dijital parada durum farklı. Dijital para daha çok "Kredi" şeklinde tanımlanıyor. Ancak kredi geniş bir kavram ve HAK anlamında da kullanıyor. Şimdi yaklaştık konuya.
Dijital paraya sosyal haklarınız da dahil
Seyahat hakkı/limiti, piknik limiti, yeme içme limiti, dışarıda bulunma limiti, koşma, yürüme hatta tükettiğiniz oksijen; kısacası spor faaliyetleri limiti ve hatta oyun oynama limitinizi belirleyecek kısıtlamalara kadar bir "Nüfuz kodu" yüklemesi yapılmış. Peki bize Paris İklim Anlaşması'nı imzalatırken böyle mi tarif ettiler. Elbette hayır. "KARBON AYAK İZİ" dediler. Artık, "Paramız Cebimizde" döneminden, "Paramız Ceplerinde" dönemine geçiyoruz ki bu da mülkiyetsizleştirmenin ilk ve en önemli basamaklarından biri oluyor. "Ama benim param cebimde" diyenler için üzülerek hayır demek zorundayım çünkü paranız cep telefonunuzda ortalama 50-60 mb yer kaplayan bir uygulamanın uzak ucunda başkaları tarafından kontrol ediliyor. ATM devri biterken, dalga dalga internet bankacılığına sürüklendik. Nasıl benimsediğimizi hatırlayın. Hani banka kuyruklarından kurtulmuş ve bir kaç tıkla askerdeki oğlumuza havale yaparken "Teknolojinin gözünü seveyim" demiştik ya; hıh işte o mevzu. Peki cep telefonunuzdaki paranın kontrolü kimde?
Biz sellerle, depremlerle, seçimlerle, Dünya dışı varlıklarla, pandemiler ve onun maske, mesafe, aşı gibi sonuçlarıyla oyalanırken; onlar hiç bir şey olmamış gibi "SİLAHA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ" ekonomi, sağlık, gıda, basın ve reform adı altında dayatılan şeytani çalışmalarla bu darbenin yol haritasına sadık şekilde hizmet etmeye devam ediyor. Ellerindeki sosyal bombalar da oldukça güçlendirilmiş vaziyette. Örneğin yeni nesil milliyetçilik anlayışı, yerli ve milli söylemlerle dayatılan itiraz edilemez buyruklarla bu reformlar bir bir hayata geçiriliyor. Teknolojinin milli değil, evrensel ve bilimsel bir kavram olduğunu söylersek linç yeriz belki ama kimse bu topraklarda ata tohumlarının bitirildiğini, ahlaki çöküşün dibe vurduğunu, İslami anlayışın artık kendisine taban tabana zıt olan Kemalizmle, deizmle, peygambersiz bir din ve hatta ateizmle "barışık" adı altında kaynaştırılmaya başlandığını görüyoruz. Önceleri, farklı ideolojilerin bir arada ancak özgün inanışlarına sadık bir şekilde yaşayabilecekleri vurgusu yapılırken şimdi hepsinden "ORTAK BİR DİN" veya anlayış çıkarma çabası gözlüyoruz. Tüm bunlar yalnızca bir kaç örnek. Bunun gibi toplumu oyalayan ve ufukta sahte bir cennet vadeden yüzlerce uyarıcı örneği vermek mümkün ancak bunun başını siyasi kutuplaşmaların çektiğini asla unutmayın. İnsanlar artık dini anlayışlarını bile kutsal kitap ve Peygamberlerden değil, siyasi partilerin servis ettiği din anlayışıyla besleniyor. Televizyon ekranlarında siyasi partilerin politikalarıyla paralel hareket eden ve kesme şeker tadında dini hikayeler anlatıp narkoz görevi gören hocaları da unutmayalım.
Kısacası birileri sizin seçtiğiniz siyasetçileri yönetiyor, o siyasetçiler de sizi yönetiyor. Beynimizi öylesine zehirlediler ki bize intihar edenlerin bile rekorunu geride bırakacak 16 hapı gönüllü yutturup geberin damgasını vurdular. O da bişey mi? Biz sizin için ölürüz be! Lafta mı kaldı? Yoo "hapı yuttuk" derdik ya eskiden; biz abarttık ve hapları yuttuk. Hem de 16 tane. Afiyet şifa olsun.
Şimdi önümüzdeki aylarda yeni plandemi geliyor. Sabırlı gibi gözükseler de değiller. DSÖ denen küresel örgüt, yasal zemini hazırladı ve çok daha şiddetli yaptırımlarla dünya halklarına hastalıklarla saldırmaya hazırlanıyor. Muhtemelen dünyadan tamamen izole edilmiş ortamlardaki mikropları kullanacaklar bu kez. Nasıl olsa komplocuyuz bol keseden sallayalım. Eğer yıllar önce ulaşmaya çalıştıkları Vostok Gölü'ne erişmiş ve oradaki izole organizmaların ölümcül olabileceğini keşfetmişlerse çok da masrafa girmeden bunu insan üzerinde denemekte tereddüt etmeyeceklerdir. Görüyorsunuz değil mi her alandan nasıl kuşatıldığımızı? Keşif ve icatlardaki sözde başarıları aslında üzerimizde nasıl silah olarak kullanıldığını gördünüz mü? Silah üretmek için önce düşman üretmek gerektiğini, ilaç satmak için önce hastalık gerektiğini onlar İspanyol Gribinde göstermişti ama biz göremedik. Plandemi aslında güçlü bir test süreciydi. Bu süreçte sağlık istatistikleri değil, sosyal tepkiler ölçüldü aslında. Sonraki plandemi böyle olmayacak. Kolunda iğne, kafanda namlu "asarak mı, keserek mi?" diyen bir eşkiyanın karikatürünü canlandırın hayalinizde.
Sosyal medyadaki bir yorumumda belirttiğim son kanaatimi de buraya not düşmek isterim. Belki de finalde "Eğer size böyle bir dayatmada bulunurlarsa karşı durun, direnin" falan diyeceğimi düşünenler yanılır. Tüm samimiyetimle: Eğer yeni bir plandemi olursa, lütfen vekalet verdiğiniz yöneticilerinizin her tavsiyesine uyun. Ekran başında size ne yapmanız gerektiğini söyleyen kel profesörlerin her sözünü ayet gibi algılayın ve buna şiddetle uyun. Tıpkı daha önce yaptığınız gibi ancak bu kez kamikazeler size selam dursun ve harakiri gölgede kalsın. Ben sadece senaryodan bir kesit okudum ama toplumun yüzde bilmem kaçı rüştünü ispat ettiği için onlara çok güveniyorum. Onlar gibilerinin aramızda yer işgal ettiği konusunda küreselcilere hak vermekte geciktiğimi de anlıyorum ancak telafiye çok yakınız. Hakikaten bu dünyanın sadeleşmeye ihtiyacı var. Biz müslümanlara gelince; bizim öyle bir kaygımız zaten olamaz. Her ne şekilde ölürsek ölelim, ahiret yurdu bizim için daha iyi bir seçenektir. Yeri gelmişken cehennemde fosil yakıt sorunu olmadığını da bizi çok düşünen, çok önemseyen global çetelere ve onlara aldananlara müjdelemek isterim. İşte onun için aldatan da, aldanan da bizden olamaz!
Bu kez selamım, yalnızca aldanmayanlara...