03 Mayıs 2023 - Çarşamba

Geride kalana bir mendil yeter

Böylesi kan emici şebekelerin halka tahakküm ettiği yerde; yaşanan bu acı felaketten sonra halkın tutumunun değişip değişmediğini 14 mayısta anlayacağız. Bakalım Şanlıurfa halkının ortaya koyduğu tarihi Fakıbaba iradesini Adıyaman da gösterebilecek mi?

Yazar - Hidayet ÇAKIR
Okuma Süresi: 9 dk.
Hidayet ÇAKIR

Hidayet ÇAKIR

- Araştırmacı Yazar
Takip EtGoogle News

Şubat ayı, yeryüzü mazlumlarının kabuslarıyla doludur ama bunda, Anadolu insanının 6 Şubatta yaşadığı depremin yeri farklı elbette. depremler sırasında anında yıkılan bina sayısı 38 bin 163, ağır hasarlı bina sayısı ise 20 bin 252 olarak açıklandı. Bu durumda bir bakkal hesabı dahi bize bizi gerçek bilgiye yaklaştırabilir.  Bu binaların çoğu çok katlı. Yani her katta 4 daire olup 10 katlı olan da var, tek katlı olan da. Her binayı minimum 4 daire şeklinde hesapladığımızda ortaya 150 binden fazla daire çıkar. Aynı şekilde tahmini 150 dairenin her birinde ortalama 4 kişilik bir aile yaşadığını varsayarsak, ortaya 600 bin gibi bir rakam çıkar. Peki insanlar yalnızca yıkılan binaların içinde mi öldü? Ağır hasar alan 20 bin 252 bina içerisinde ölen olmadı mı? 20 bin ağır hasarlı binayı da ortalama 80 bin daire; 80 bin daireyi de yine bakkal hesabıyla 320 bin kişi olarak varsayarak soruyorum.

İşte burada cevap bekleyen bir kaç soru çıkıyor ortaya: 

1- Enkaz altındakilerin yarısından fazlası kurtuldu mu?

2- Ağır hasarlı binalarda kaç kişi öldü? 

3- Köy mezarlıklarında kayıt dışı defin işlemleri yapıldığına dair herhangi bir inceleme başlatıldı mı?

4- Depremde ölümlerin yanısıra KAYIP incelemeleri de yapıldı mı?

5- Depremde açıklanan 50 bin 783 ölü sayısı, yukarıdaki bakkal hesabına ne kadar uyuyor? 

6- Ağır hasarlı binalarda ölenler hariç, depremde enkaz altında kaldığı varsayılan 600 bin depremzededen 550 bini sağ olarak kurtulmuş gözüküyor. Enkazdan bu kadar insan kurtarıldı mı gerçekten?

Bu sorulara cevap bulmanın en sağlıklı diğer bir yöntemi de şudur. Deprem esnasında yıkıldığı açıklanan ve kayıt altına alınan her hane ve o hanede yaşayanların her türlü bilgisi mevcuttur. Buna göre bir nüfus sayımı yapmak, ortaya daha gerçekçi bilgiler çıkaracaktır. Kamu hizmeti gören basın, bu tür bilgileri araştırmak ve şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşmakla yükümlüdür ve bu yükümlülük anayasada açıkça belirtilmiştir. O halde hiç bir basın kuruluşunun irdelemediği "Depremde gerçek ölü sayısı kaç?" sorusu, yukarıdaki kuşkular göz önüne alınarak yeniden incelenmeli bu felaketin gerçek sonuçları güncellenmelidir. Tenkit Media'ya gönderilen ve toplumun ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek görüntüler içerdiği için yayınlamadığımız videoda bir Belediyeye ait bir cenaze aracının hemen yanında enkaz çalışması yapan hizmet yelekli 2 kişinin ölmüş bir çocuğu enkazda açılan çukura koyduğu görülüyordu. Bu çukurda önceden oraya konulmuş bir kaç ceset daha olduğu görülüyor. Sonradan bu cesetler çıkarıldı mı? Çıkarıldıysa o çukurun, o enkazın içinde işi nedir?

Ben bir Adıyamanlı olarak aynı gün içerisinde gerçekleşen 3 depremi de yaşadım. İlki malum ikiz depremdi ancak ne hikmetse küreselci, yağlı yavan ulusal basınımız konuyu bu şekilde servis etmedi. Bizim acımız bize yeter dediysek de; yetmemiş olacak ki akla hayale sığmayan ölü sayıları, koca Adıyaman'ın AFAD yazısında bile yer almaması, depremin daha ilk saatlerinde A Haber'e bağlanan eski Adıyaman Valisi Mahmut Çuhadar'ın olayın vehametini canlı yayında aktarmasına rağmen kimsenin kılını kıpırdatmaması gibi ek acılar, ex sayısını bu hale getirdi. Bakın Adıyaman Valisi canlı yayında iletişim sorunu olduğunu ve bundan dolayı A Haber'in bu acil çağrıyı tüm yurda duyurması gerektiğini es geçen muhabir "Hasar tespit çalışması başladı mı?" diyor. Zaten kurtarma çalışmalarının, hasar tespit çalışmasından önce olduğunu bilmediği(!) için ulusal kanalda sunuculuk yapıyor. 

Bu depremde ufak tefek insani hataları olsa da Vali Mahmut Çuhadar'ın bazı siyasilerin korunması, hedef saptırmak ve halkın tepkisini bu yolla dindirmek için kurban seçildiğini hepimiz biliyoruz. Bir zamanlar Mahmut Çuhadar'ın etrafında fır dönen ve "Senden iyisi yok" diyenlerin; olay sonrasında gaza getirilen bir kaç depremzedeye eşlik edip onu bir kalemde satmalarını da unutmamak lazım elbette. Yahu bu memlekette aklı başında insan kalmadı mı hiç? Koca şehir yıkılmış sen 3 gün enkaz başına gelmeyen AFAD'ı konuşma ama kendisi de bir depremzede olan Vali'nin manidar tebessümünün bir köşesinden tutup ihaleyi ona yığ, olacak iş mi? Ee tabii bunlar koltukçu! Adam koltuğundan olur olmaz pohpohlamayı da kestiler. Adam şimdi Adıyaman'da değil madem; neden şimdi övmüyorsun? Adam çekmiş gitmiş dedik ya bakın size Mahmut Beyin bir hikayesini anlatayım. Bu hikaye, öyle sizin atıp tuttuğunuz hikayelerden değil ve ilk kez burada yazılıyor. O zaman yazsaydım, belkide yalaka rekabetinin bir parçası sanılacak ve Adıyaman'ın çok da derin olmayan manidar şebekesi tarafından hedef alınacaktım. Eski Valimiz Mahmut Çuhadar bey, Zeynal Abidin ziyaretini incelemeye gittiğinde yardım kutusunun boş olduğunu görüyor ve bunun akıbetini soruyor. Çevresindekileri yoklayınca bu paranın ne devlete ne de ziyarete akmadığını anlıyor. Ziyaret bekçisini de bir güzel azarlayıp anahtara el koyuyor ve o anahtarı ziyaretin türbedarlarına teslim edilmek üzere yakın köyde bulunan ve yakinen tanıdığı rahmetli Abdurrahman Çelik'e emanet ediyor. İşte aslen insana kalan budur. Onca hizmetin içerisinde ona kalan da bu oldu. Diğer hizmetleri, "ZATEN" şeklinde yorumlanıp mühürlendi. Giderken de temiz iftiralar eşliğinde günah keçisi ilan edilip defteri kapatmaya çalıştılar. En azından o içimizdeydi ki düşünün bir çok kurum müdürü soluğu Ankara'da almış; yetmemiş oradan talimat verip "Personel işe gelsin" demiş. Acaba o gün kaç personelinin öldüğünden haberi var mıydı bunların? Düşünün şehrin yüzde 68'i harap olmuş, beyefendiler; yaşayıp yaşamadıklarından dahi bihaber olduğu personelin işe gelmesini istiyor. Çok geçmeden yani yaklaşık 1 hafta sonra Milli Eğitim Müdürü sahneye çıkıyor ve işe gelmeyenlerin listesini istiyor. İşte depremde memleketini bırakıp kaçanlarla, işten el çektirilenlerin farkını görün böylece. Ama ne yapıp edip "normalleşme" adı altında su ve yemek kuyruğuna da girmesi gereken adama işbaşı yaptırdılar. Helal olsun? Zehir zıkkım olsun! Şimdi mutlusunuz. Okulları açacağız diye okul bahçelerinde yemek su dağıtan dernek ve STK'lara kapıyı gösterip derin bir oh çektiler. Şimdi ise okullara yazı üstüne yazı gönderiyor ve "aman ha aman 1 öğrenci de olsa dersi yapın" diyorsunuz. İşte İlahi dersten ders almayanların zihniyet sorunu böyle bir şeydir. Hiç bir şey olmamış gibi davranmanın pişkin hali de bu olsa gerek. 

Bir yandan evi yıkılmadığı için şükretmesi gereken ev sahiplerinin tam tersine 12 bin TL aylık kira talepleri, öte yandan konutlar teslim edilinceye kadar okulun kapılarını depremzedelere barınak yapması gerekirken "sistem yürüsün de gerisinin canı cehenneme" dediğini düşündürten ve bunu basmakalıp psikolojik gerekçelere dayandırmaya çalışan küstah bir zihniyetin acımasız yüzünün perdeye yansımasını izliyoruz.

Şimdi bir çok mevki ve makama sızmış böylesi kan emici şebekelerin halka tahakküm ettiği yerde; yaşanan bu acı felaketten sonra halkın tutumunun değişip değişmediğini 14 mayısta anlayacağız. Bakalım Şanlıurfa halkının ortaya koyduğu tarihi Fakıbaba iradesini Adıyaman da gösterebilecek mi?

 

Ah Adıyaman... Wallahi yazık sana. kendi kendimize "Hak ettik" diye itirafta ve öz eleştiride bulunduğumuz halde değişemeyeceğimiz ve dönüşemeyeceğimiz gerçeğini de teyit etmiş olduk. 

Halbuki ölenlere bir avuç toprak, yaşayanlara göz yaşlarını silmesi için bir mendil yeterdi.

Selam ve duayla...

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.