17 Temmuz 2024 - Çarşamba

ADIYAMAN'DA NELER OLUYOR?

Yangınlar, depremler, siyasi entrikalar, iklim değişikliği teraneleri, hastalıklar, toz, aspest.... Haa bir de o meşhur "kahpe fakları!"

Yazar - Hidayet ÇAKIR
Okuma Süresi: 13 dk.
Hidayet ÇAKIR

Hidayet ÇAKIR

- Araştırmacı Yazar
Takip EtGoogle News

Kıymetli Tenkit Media takipçileri;

 

Adıyaman, değil Türkiye'de; dünyada eşi benzeri olmayan zenginliklere sahip bir şehir. Dünyada medeniyetin beşiği sayılan Mezopotamya'nın ve tarihe damga vurmuş daha bir çok kadim medeniyetin kalıntılarını bağrında taşıyan bir şehir. Bu medeniyetlerden biri olan Kommagene Krallığı, bu kentin insanlarına en çok sirayet eden genetik mirasa sahip. Yani "Her türden insan" bulabilirsiniz. Latince; "Komma" -nın topluluğu, "giya" hepsi/herkes(in), anlamlarına gelen kelimelerden oluşan "kommaggene"yi, "herkesin topluluğu" manasında bir mozaik veya kompozisyon olarak da değerlendirebiliriz. "Modern" diye nitelendirdiğimiz günümüz toplumunda kimisinin bu manaları "Kaypak, dönek, esnek, çeşitlilik" şeklinde de yorumlayabildiğine şahit oluyoruz. Ama öyle az buz bir medeniyet değil, tarihte Romalıları yenilgiye uğratan nadir küçük medeniyetlerden birisidir. Heredot, Roma ile Kommagene (Commaggene) krallıkları arasındaki savaşı anlatırken, "Romalı askerlerin gözlerindeki dehşetli korkunun sebebi, Kommagene askerlerinin ateşli oklarından kaynaklanıyordu" der. Bazı tarihçiler de bu ateşli okların yeraltından sızan petrolden elde edilmiş olabileceğini söyler. Şimdi bu bu dip bilgileri derleyip toplayıp şehrimizi ve şehrimizin geldiği son durumu analiz etmeye çalışalım.

Kısaca Adıyaman'ın genetik mirastan paylarına düşen karakteristik özelliklerini yazdım. Peki bu şehirde başka neler var? Sıkı durun, genetiği değiştirilmiş bir kentin, petrol rezervlerindeki değiştirilmişliğine ve Nemrut'un değiştirilen rakımına da değineceğim. Bunların bir çoğunu muhtemelen ilk kez okuyacaksınız. Adıyaman, Türkiye'de çıkarılan petrolün %63'üne ev sahipliği yapıyor-DU! Evet -du dedim çünkü artık böyle bir rakam yok. Şimdi yüzde 20 olarak geçiyor. Bu yüzdenin "Falanca, filanca yerlerden" çıkarıldığı iddia edilen varsayımlı petrollerle yüzde 20'ye düşürülmesinin arkasındaki politik sebepleri siz düşünün artık. Şimdi gelelim Nemrut'un rakımına. Nemrut'un rakımı kaç? 2150 metre. Kaynak? Hz. Wikipedia. Ama aslında 1997 yılında gazeteciliğe ilk başladığım Adıyaman Ses gazetesindeki yıllarımda rakamlar hiç de böyle demiyordu. O zaman yaptığım araştırmalarda Kültür Müdürlüğü kaynakları, Nemrut'un rakımını 2219 metre olarak yazıyordu. Aradaki 69 metrelik fark da az buz bir fark değil yani. Hadi 6-9 metre neyse de 69 nedir ya? Bu nedenle bu rakım meselesi yeniden gözden geçirilmeli. Lisede aynı sınıfta okuduğumuz  Kültür Müdürümüz sn Abuzer Gelse bu yazıyı okursa belki merak edip yeniden yeni bir hesaplama işine girer. Diğer bir konu, Perre Haber ajansının servis ettiği ancak ne hikmetse kimsenin ilgisini çekmeyen ve Malatya İnönü Üniversitesi Felsefe Profesörü Doktor Kemal Duruhan tarafından ortaya atılan Nuh'un Gemisi haberi araya gitmiş. Birincisi bu, büyük bir habercilikti. Birincisinden önemlisi de Prof. Duruhan'ın ortaya belgeleriyle birlikte çıkardığı bilgiydi. Evet, Samsat'ı da içerisine alan tarihi kalıntıların işaretleri, Nuh'ın Gemisi'nin bu bölgede bir yerde olduğuna dair açık işaretlerdi.

 

Adıyaman'a dair yazacağımız kalemleri topladığımızda ortaya "EN" çıkacak

Devam ediyoruz...

Adıyaman'da başka ne var? 

Tüm Dünya mermer rezervlerinin yüzde 3'üne sahip bir coğrafya. Yani şehrin malum idarecileri zamanında başlayan doldur-boşalt çalışmalarından sonra bu rakam elbette (ARTIK) yüzde 3 değildir, olamaz da. Yerin altından mermer çıkaralım diye muazzam güzelliğe sahip dağlarımızı delik deşik edip yüzeysel dokunun içine ettiler. Buyrun, tabiat yerine "bunu izleyip koklayın" dediler. İşsizlik içerisinde kıvranan yurdum insanı, mermer yüklü tırların homurtulu kolonilerini, bir sürgünü izler gibi izledi. Garibim kent, bağrından sökülen bu zenginliklere mendil sallayıp durdu çünkü hiç birisinin ekonomik geri dönüşü olmadı. Zenginliği sömürülenlerin sömürgecilerin ardından salladıkları mendili alıp, ellerine ihale aromalı lolipop şekeri tutuşturunca da itirazların yerini sonradan görme övgü ve sloganlar aldı. Bunu yazmışken Koçali köyü civarında kurulan ve bakır madeni olduğu iddia edilen madende altın çıkarılmadığının bir kanıtı yok. Umarım yeni bir İliç felaketi Adıyaman'da da yaşanmaz. Kuş uçurtulmayan madenin denetiminin şeffaflığı da ayrı bir muamma. 

Devam ediyoruz...

Adıyaman'da başka ne var? 

O güzelim meşe, çınar ve iklime uygun daha bir çok ağaç var efendim. Sonradan getirilen ve sanki yeşillendiriliyormuşuz havası verdirilen çam ağaçları da tuzaktan başka bir şey değildi. Bir kibritlik işi olduğunu biliyorlardı. Küreselci kafaya tüm benliğiyle itaat ve iman eden din tacirleri, minareyi bir ve her şekilde kılıfına uydurmayı başardılar. Nitekim dün gece Türmüz'ün kuzeyinde bulunan ve özel bir şirketin belediyeden ihale ettiği katı atık tesislerinden başlayan yangın, çam ağaçlarını kül etti. Meşe ağaçları çayır yangınlarına karşı direnç gösterirken, çam ağaçları cayır cayır yandı ve kül oldu. Geçmiş olsun. Adıyaman için ne demişti Evliya Çelebi? "Bir adam, Semsür'deki meşe ağaçlarının üstünden yürümeye başlasa, ayağını hiç yere değdirmeden Ayıntap'a kadar gider". Çelebi'nin Erzurum'u anlatırken "Bir çatıdan diğer evin çatısına bir kedi zıplasa havada donar". örneğinde olduğu gibi mübalağa sanatını kullandığını biliyoruz ancak bilgileri sabittir ve Adıyaman, meşe ağaçlarının ana yurdudur. Çınar ve meşe gibi ağaçlar, bu kentin asli örtüsüdür ki Çelebi, başta sincap olmak üzere bağrında bir çok canlıya ev sahipliği yaptığını da aktarır. Ağaç demişken bundan 40-50 yıl önce başta refüjler olmak üzere her tarafa büyük bir nimetmiş gibi ekilen zakkum çalısının neden yaygın bir şekilde ekildiğini ve ne işe yaradığını biliyor değilim. Zaten bu çalı veya küçük ağaç türü, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz Havzası ve Güneydoğu Asya'ya özgüdür. Bu topraklarda atası da yoktur.

Devam ediyoruz...

Adıyaman'da başka ne var? Tabii ki siyasi ve bürokratik piyonları...

Karadağ olarak bildiğimiz alanın geniş bir kısmı sit alanıydı. Çivi bile çakılamaz denilen alanın neredeyse tamamına beton dökülüyor şimdi. Oysa Pirin mağaralarının uzantısıydı ve altındaki tarihi miras inkar edildi. O bölgenin altından ne kadar altın bulunduğuna ve kimler arasında bölüştürüldüğüne dair iddiaları da es geçiyorum çünkü asıl hazine, tarihi olandı ki bazı iddialara göre orada Göksün'a kadar uzanan bir yeraltı şehri mevcuttu. Şimdi ise depremde evi olanlara tahsis edilmek üzere ve neredeyse teslimatlar yapılacak. Teslimat demişken, buraların "Vaadedilmiş topraklar" olarak kimlere hazırlandığını da hafızanızın bir köşesine kazıyın lütfen. Nitekim rezerv yasasıyla el koyma ve mülkiyetsizleştirme süreci bittiğinde, bu verimli topraklar üzerinde tek bir yapı dahi kalmayacak. Bilim kurgu sahnelerinden bir sahne hayal etmek isterseniz, Karadağ'daki tokilerin balkonlarından Adıyaman ovasını kendileri için ekip biçen çiplenmiş yarı mutant, yarı insan köleleri izleyen siyonist efendileri sahneleştirebilirsiniz. Nitekim mevcut çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanı Murat Kurum, kısa zaman dilimlerinde şehrimizi 2 kez art arda ziyaret etmiş ve küresel efendilerinin, rezerv alan talimatları konusundaki hassasiyetlerini Adıyaman Valisi (ve aynı zamanda bir akademisyen olan) Dr Osman Varol, Adıyaman Belediye başkanı Abdurrahman Tutdere ve beraberindeki heyete iletmiştir. Başkan Tutdere'nin bir hukukçu, Vali beyin de bir bilim insanı olduğunu düşündüğümüzde bunun farkında olmadıklarını varsaymak, çok zayıf bir ihtimal. Siz bunların (tıpkı aşı, pandemi, 1 günde verilen 8+8= 16 hap gibi) birer "Gompolo Deorisi bünler yeeğenim" olduğunu düşüne durun, ben bu kentin kazanım adı altında neleri kaybettiğini yazmaya devam edeyim.

Devam ediyoruz...

Adıyaman'da başka ne var?

Tabii ki çok bilmiş, bilmediğini de Google'den temin eden ancak hedefinde sadece para, statü ve egosuna hizmet bulunan ordinaryüsvari havalarda yazıp çizen gazetecilerimiz var. Büyük çoğunluğunun siyasi mekanizmalara kul köle olduğunu bilmeyenimiz neredeyse yok. Öncelikle bir çok insanımızın ölümüne neden olduğu bilimsel bir makale ile kanıtlanan (yüzde 72,9) sıvılar konusunda sizi uyaran bir tanesi bile çıkmamış sözde gazetecilerden bahsediyorum. Tenkit Media'dan başka hiç bir Adıyaman basın kuruluşunda bu konuda bir uyarı veya itiraz göremezsiniz. Bilakis hepsi Plandemiye çanak tutmuş, kimi bilinçli, kimi bilinçsiz şekilde de olsa bu tehlikeye değinmemiştir. 1 Yıldan uzun bir süre yayınlanması yasaklanan ve sansürlenen bilimsel makale, nihayet ABD'deki bir mahkemenin kararıyla serbest bırakılmış ve nihayet pandemi döneminde ölen insanların yüzde 72,9'unun sıvı kaynaklı rahatsızlıklardan öldüğü otopsi raporlarıyla ortaya konmuştur. Sözüm ona gazeteciler, tüm bunlar olup biterken neler yazıp çizmiş gidin bir bakın isterseniz. Hani gazetecilik doğru bilgiyi doğru şekilde, eğip bükmeden vermekti ya! Ona binaen... Şimdilerde ise oturmuş "falanca Adıyaman kökenli bir iş adamının 100 milyon dolarlık deprem yardımını konuşuyorlar. Konuşuyorlar çünkü konunun ana teması "para"... Size kolay gelsin efendiler. Umarım "karakterli gazeteci" propagandası yaptığı halde kendi karakterlerine göz atmayı akıl ederler de Adıyamanlılara gerçek bir katkı sunarlar...

Adıyaman'ın tarihi, kültürel, siyasi, madeni ve doğal varlıklar başlıkları altında bir çatı oluşturduktan sonra konuyu bağlayalım. 4 mevsimde her iklimin güzelliğine sahip bu kentin tarımsal açıdan verimliliğini ve içilebilir harika suyunu da ekleyince ortaya "EN" çıkar. Böyle bir şehrin emsali bu gezegende yok. Zaten yaşanılabilir olduğu bilinen başka gezegen de (şimdilik) yok. 

Şimdi oturup yeniden seyredin bu şehri. Bu şehrin ne hale geldiğini ve getirildiğini yeniden sorgulayın. 1 buçuk yıl geçmesine rağmen hala şehrin bir harabe olduğunu görün. İşte bunu gör(e)meyen kör akiller, bu şehri hangi zihniyetin bu hale getirdiğini de görmek istemez. Depremden sonra geçen 1 Buçuk yılda şehrin tozunu dahi süpüremeyen zihniyet, yeni belediye başkanına "100'üncü gün üzerinden sopa gösteriyor". Sözde iltifat eden o arkadaşlara kimse şu soruyu sordu mu bilmiyorum: "Sen 500 günün hesabını sormadığın başkanı atlayıp 100 gününü dolduran başkandan ne bekliyorsun?" Bağrından sökülen mermerin, petrolün, insan gücünün, tarihi mirasın hesabını sormuş musun? Belli bir kesime hibe edilen kredilerin izini sürmüş müsün? Kıbrıs halkı kadar kendi depremzedelerinin hesabını sorabilmiş misin? Sıvıdan, haplardan, entübeden, kalp krizlerinden ölenlerin hesabını sorabilmiş misin? Depremde yardımımıza koştuğu halde şimdi kendi ölülerini enkazdan çıkaramayan Filistinli kardeşlerimizin dramını ve olayın insani boyutunu manşetine taşıyabilmiş misin?

 İşte Adıyaman'da bunlar var. Daha kiracı, emekli sorunu var. 1 buçuk yıldır mahremiyetin paydaş edildiği konteyner kentlerde yaşamaya çalışan insanlarımızın sorunu var. Resmi araçların trafikteki geçiş üstünlüklerini nasıl istismar ettikleri var. Var derken yokları da gösterebildiğimi umuyorum.  Artık "İklim değişikliği teranesi" kalıbına sokmaya ve karbon vergisi adı altında dayatmaya çalıştıkları vergi kalemi çalışmaları sürerken kimin gerçekte neye/kime hizmet ettiğini fark etmelisin. Şehrine her kulvarda sahip çıkmalı, deforme olan ve ahlaki çöküşün dibe vurduğu toplumda uyarıcı, ıslah edici olmalısın. Unutma ki bu sorunları tetikleyen asıl unsur, birbirimizi güzel bir dil ile uyarmayı terk ettiğimiz için ortaya çıktı. Herkes, kötüye giden şeylere bir el atmalı. Bunun başka çözüm yolu yok.

Bunu da mı yapamazsın?

 

Selam, sevgi ve duayla...

 

 

 

 

#
Yorumlar (1)
Kaptan
27.07.2024 08:04
Kaleminize sağlık. yillar sonra ilk defa böylesine kalitede bir yazı okudum,emeğinize saglik, selamlar, Kaptan
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.