ŞEYTANLAR SERBEST KALACAK
Gavur Dağı denilen Amanos’ların orta kesimi, Lut kavminin helak edildiği coğrafya’nın Kuzeye doğru son noktasını oluşturuyordu ki, orası Melheme-i kübra adı verilen kıyamet savaşının gerçekleşeceği bir yerdir.
Abdurrahman DİLİPAK
- Araştırmacı YazarRamazanın son haftasındayız. Önümüzde Kadir gecesi var. Şeytanlar Ramazan boyunca evlerinde mahkûmdu. Ramazan sonrası serbest kalacak ve olacakları göreceksiniz. Dikkat edelim, ben meydanlarda Ramazanın ruhaniyetini pek göremedim. Siyaset, deprem, Ramazan üst üste gelince her şey birbirine karıştı. Bugün, daha önce Mustafa Kemal’in din ile devleti ayırmasının yeterli olmadığını, dinin topyekûn hayatımızdan çıkartılması gerekirdi mealinden sözler söyleyen bakan bir kadın, bu iktidar döneminde bir deprem bölgesinden, Gavur Dağı’nın dibindeki, eski adı ile cebeli bereket isimli bir ilimizden 1. sıradan milletvekili adayı yapıldı. Gavur Dağı denilen Amanos’ların orta kesimi, Lut kavminin helak edildiği coğrafya’nın Kuzeye doğru son noktasını oluşturuyordu ki, orası Melheme-i kübra adı verilen kıyamet savaşının gerçekleşeceği bir yerdir. İskenderun, Hatay, Urfa ile düşünürseniz TeoPolitik bir coğrafyadan, Mescid-i Aksa’nın mîkat alanı içindeki bir yerden söz ediyoruz.
Tam da böyle bir zamanda, Kadir gecesi öncesi ilk kıblemiz Mescidi Aksa’ya ve orada ibadet eden Müslüman kardeşlerimize yapılan saldırılar karşısında bu kadar sessizliğimizin asıl sebebi nerede gizli acaba? Hangi günahımız elimizi-kolumuzu bağlıyor? “Ebu Cehil öldü diyorlar, Ebu Cehil ölmedi, kıtalar dolaşıyor”. Aramızdalar, Kimi Pandemi ebisesi giymiş, kimi iklim, kimi Digitalizm maskeli, 5G ile geliyor, kimi TransHumanizm şapkası giymiş, kimi İstanbul sözleşmesi, Lanzarotte sözleşmesi ile aramızdalar. “Uyan kardeşim uyan, galiba ahir zaman”. Tarık’ın ayak seslerini duyuyor musunuz? “Onu siz ne bileceksiniz”. Gelince göreceksiniz. Ama son pişmanlık fayda vermeyecek.
Bu gün biz Ramazanla aşılandığımız için, gerçekten Ramazan’ı bir açlıkla imtihan ve aç kalarak Allah’ın rızasını kazanacağını zannediyoruz. Aç kaldığımız filan yok. Zaten peygamberimiz 2 öğün yiyordu ve genel olarak da bir gün yiyor bir gün oruç tutuyordu. Buna “savm-u Davud” diyoruz. Davud Aleyhisselam da böyle yapardı. Açlık değil burada asıl ibadet, sürekli yeme içme için alışkanlık haline getirdiğimiz davranışları murakabe altına almak ve oruçlu olduğumuzu hatırlayarak aklımıza, dilimize, elimize, gözümüze, kulağımıza mukayyet olmak.
Ramazanda bir harama imza atarsanız, haksız ve hukuksuz bir işlem yaparsanız, bu günahınızı azaltmaz, hem ramazan sevabından mahrum kalır hem de cezanız daha da artar. Harama bakmayacak, haram söze ve işe karşı çıkacaksınız. Eğer iç muhasebe yapacaksanız, gereğinde itikâfa gireceksiniz ve bu hasleti, bütün bir aya yayacaksınız. Siz oruç tutmuyorsunuz oruç sizi tutuyor yani. Şeytanı siz bağlıyorsunuz, siz Allaha verdiğiniz söz de durursanız o Şeytan da size zarar veremiyor. Allah cc onu engelliyor ve size yardım ediyor. Siz bağlanmış şeytanı kucağına oturuyor ya da onu nefsinize misafir ediyorsanız var halinize. O zaman sahibi tarafından ot ve su verilmeyen eşeğin açlığı nasıl oruç değilse, sizin açlığınız da ondan farklı değil, hatta hayvan kötülük de yapamaz, ama siz oruçlu olduğunuzu söyleyerek kötülük yapıyorsanız, “belhum adal” yani hayvandan da aşağı olursunuz.
Ebu Hureyre RA’dan rivayet edilen bir hadis var: «Ramazan girdiği vakit, cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapatılır ve şeytanlar zincire vurulur.»
Fitre bu sene DİB tarafından taban olarak 70 lira üzerinden hesaplanmış. Değişik hesaplama yapılabilir, ancak kişinin kendi iaşesine göre bir bedel belirlenmesi daha doğru olur. Biz en azından hesaplasan, Ülkemizde bunun idrakinde olan insan sayısını 60 milyon olarak düşünsek, çünkü çocuklar içinde fitre verilmesi gerekmektedir. “Havaic-i asliye”sini karşılayan herkesin fitre vermesi gerekir. Ramazan ayı içinde 4 milyar 200 milyon liranın imkânı olanlar tarafından yoksullara aktarılmış olması gerekir. Şüphesiz Ramazanlarda yardımlaşma çerçevesinde de en az 10 milyar liranın aktarılmış olması gerekir. Zekât olarak ise, ticaretten yıllanmış servetin %2,5’u, hayvancılık ve tarımda doğrudan mevcudun %10’u, madencilikte mevcudun %20 si zekat olarak verilecektir. Hristiyan ve Yahudiler de bu %10 özür şeklindedir. Onların da kendilerine göre farklı ödemeleri vardır.
Bizde mesela Sadaka-i fıtr borçtur. Ama Allah rızası için yapılan her türlü güzellik, İhsan, sadaka (Allah ve resulünün yardımlaşma konusundaki davetini tasdik ederek ve ona uyarak yapılan hert ürlü iyilik, hatta tebessüm bile, vakıf mecazi anlamda “Allaha verilen borç”tur. Allah onun karşılığını öbür dünyada kat kat fazlası ile geri verecektir. Zekata gelince, havaici asliyenizden artan ve işinizin zaruri donanımı,, makinası vs. dışında kalan sanayide ve ticarette, mevcut mal varlığınızın %2,5’u, Tarım ve hayvancılıkta ortalama %10’u, madencilikte, yıllanma şartına bakılmaksınız, elde edilen mahsulün %20’si üretimin gerçekleştiği an borç sayılır. Bu payın yoksullara ayırılması gerekir. Eğer kitapta yazılı olan, yoksul, yolda kalmış, dul, yetim, yurtlarından çıkartılanlar ve diğerleri için harcamazsanız, bunu onlardan çalmış gibi, Allah’ın mülkünü, Onun rızası dışında tasarruf etmiş olursunuz. Bırakın ihale, gümrük yolsuzluğunda elde edilen kazancı, burada büyük bir soygun var. Allaha ve Ahiret gününe iman edenler bu borcu ödemek zorundadır. Bunu ödemeyenler gasıp, hırsız ve zalimdirler. Bir de kamu malını gasp edenleri düşünün, rüşvet ve torpille, iş yapan ve makam sahibi olanları düşünün, onlar yetim malını gasp edenler kategorisinde oldukları için onların namazları da kabul edilmeyecek, duaları da Allaha ulaşmayacak. O malın tamamı başkasına ait olduğu için o paranın bir kısmı ile yoksul doyurması, cami, Kur’an kursu yaptırması, aklınca yoksullara harcaması ile bu yükümlülükten kurtulamazlar. Allah’ı kandıramazlar.
Bana kalırsa, dini vergilerin matrahtan düşülmesi gerekir. Ama kimin umurunda. Devlet verginin de vergisini alıyor. Bu zulümdür. Ne yazık ki, ülkemizde dini vergilerin muhasebesi de yapılmıyor ve tasarrufu da dini kurallara uygun değil. Kimileri kendi şeyhi, tarikatı ya da kendi kurduğu vakfı üzerinden kendilerince birşeyler yapıyorlar.
Ülkemizin gayrisafi milli hasıla yıllık 1 Trilyon lira civarında. Mesela geçen yıl 3. Çeyrekte 4 trilyon 258 milyar 168 milyon TL idi bu rakam. (Tabi GSMH üzerinden zekat hesabı yapılmaz ama, çünkü halkın tamamı Müslüman değil, Müslüman olduğunu söylese bile zekat vermiyor ya da eksik veriyor.) sadece rakamların büyüklüğüne dikkat çekmek için bir örnek olarak vermek istiyorum. Kaldı ki, kişilerin yurtdışı gelirlerini de, hatta kayıt dışı gelirlerini de, geçen yıllardan devam eden altın, döviz, diğer nakit değeri ifade eden stoklarını da buna katmak gerek. Yukarıdaki değerin %1’i 2 milyar 580 milyon eder. Bunu 4 ile çarparsanız yıllık 10 milyar liranın üzerinde bir değer eder. %2,5’u 25 Milyar lira eder.
Her yıl ramazan ayında gerçekten Allaha ve ahiret gününe iman ettik diyen Müslümanlar bu rakamın çok üstünde zekât verirler. Herkes biliyor ki, ülkemizde çok ciddi bir yastık altı ziynet şeklinde tutulan altın ve ihtiyaç fazlası şeyler var ve bunlar da her yıl tekrarlanan zekâta tabi. Bir çok Müslüman da ne kadar zekât verdiğini bile bilmiyor. Gönlünden ne koparsa, aklına geldikçe. Kimi Filistin’e, kimi Afrika’ya, kimi göçmenlere, kimi cami ve cemaat çevresindeki yardım kampanyalarına iştirak şeklinde oluyor. Dün bizim gayrimüslimlerden beklediğimiz saygıyı bugün biz kendi kimi başörtülü kızlarımızdan göremiyoruz. Resul Tosun 8 Nisan 2023’de Star gazetesinde şunları yazdı: “Ya bu sokak masalarında gündüz vakti yemek yiyen başörtülü kızlar! Hasta olabilir mazereti bulunabilir, tamam da kaldırımdaki masa yerine oruç tutanlara saygı için kapalı mekânda yeseler olmaz mı? Hep söylüyorum başörtüsü artık dindarlık alameti olmaktan çıkmıştır!” Üstüne üstlük sigara da içiyorlar. Evet, (AK Parti eski Milletvekili / AKP’li değil) Resul Tosun devam ediyor “Adam beş vakit namaz kılıyor oruç tutuyor ama cami dibindeki lokantasını/kafesini, üstelik sokağa masalar koyarak işletiyor ve Ramazan gündüzünde camiden çıkanların yüzüne duman üfletilmesini açıktan yemek yenerek oruçlulara saygısızlık edilmesini içine sindiriyor!” Lokantasına Cola almayan hacı amcaların çocuklarının bu işler umurunda değil. Rock müziği de çalıyorlar, piercing de takıyorlar, Tatto da yaptırıyorlar. Sorarsan alacağın cevap belli “Sana ne”, özgür ya, o din, ahlak ve gelenekten bağımsız bir BİREY.. Hürriyet var memlekette. “Az zamanda büyük işler başardık” ve de en önemlisi Son “on yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan” (Tevbe estağfurullah)!?
Yeşil Kemalizm, Yeşil Feminizim, yeşil liberalizm, Yeşil Kapitalizmin, Yeşil Komünizm, Yeşil Faşizm, yeşilin her çeşidi ve her tonu var artık hayatımızda. Yani “ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”. Ne başörtüsü ve ne de sakal bir alametifarikamız değil artık. Takkeli liboşlar her yerde iş bitiriyorlar. Her haramın helalini de ürettiler, haşa, şimdi sıra Helal etti. Sanal kurban nasıl fikir, ya da isterseniz, meleyen sentetik etten bir kurban ister misiniz. Size Klonoid yani Kimerik bir kurban versek, deve, sığır, koyun, keçi karması, tavşan gibi ürese, koyun gibi büyüse.. Cinsiyetsiz de olabilir. X-enebot’dan, mesela kendi etinizden bir şeyler katabilirsiniz, kendinizi Allah yolunda kurban etmiş bulursunuz. Maske, mesafe, aşıya fetva veren akademi camiasından bu işlere fetva verecek ilahiyatçı bulmak zor değil. Piyasada o kadar çok “ne-biliiim abi, büyükler bilir” taifesinden o kadar çok var ki. Sahi sanal kumardan Kur’anda yazmıyor (!?), sanal kumar haram mı, LucidDream’da fuhuş ya da MetaVerse de fahişelere gitmek ya da fahişlerle beraber olmak haram olabilir mi? Hocam ben size sanal uyuşturucu göndereyim, kulaktan dolma, bir ses göndereceğim, dinleyecek kafayı bulacaksınız. Sahi, Kur’an-ı Kerimde, likör, Şampanya, Rakı, Votka, Bira da yok.. Şerefeee!?
Dikkat Şeytan tekrar serbest, Siz gerçekten oruç tutmadı iseniz artık o oruç da sizi tutmayacak.
Eğer tevbe etmez, aklımızı başımıza toplamazsak, haber veriyorum: Gelecek günler geçen günleri aratacak. Kurtarıcı yok. Kurtuluş ancak Allah’ın ipine tutunan fertler için olacak.
OYUNu görmeden, OY’unu verme sakın. Yardım ettiklerinin başına geleceklerden sizin için de bir pay vardır. Kendi nefsimizi de güvenmeyelim. Tevbe edenlerden, haksızlıklara karşı direnenlerden, sabredenlerden olalım. Kurtuluşa erecek olanlar bunlardır. Selam ve dua ile.