ASTROLOJİ ÜZERİNE
Dilerim, yere ve göğe bakar, Azim olan Allah’ın hükmü çerçevesinde tevazu ile, ilim ve hikmet yolu ile tefekkür eder ve akledenlerden oluruz.
Abdurrahman DİLİPAK
- Araştırmacı YazarAstro-nomi derken, astro “yıldızlar” feza, uzay, “nomi” “isimleri” demek. “Gök cisimleri” gibi bir anlamı var. AsrtoLogi deki logi: (logos) mantık, ilim, düşünce, muhakeme yargı gücü gibi anlamlara gelir.
Astroloji gök cisimlerinin ve astronomik fenomenlerin insanlar üzerinde etkilerinin olduğu tezine dayalı bir yorumu ifade eder. Osmanlıcada “Müneccimlik” olarak bilinir. Yıldızlarla uğraşan insanlara “Müneccim” adı verilir. Bu hem esoterik hem de ilim anlamına kullanılır. Müneccimlik bir yanı ile de Kehanet ile ilgilidir. Kehanet İslam’da yasak bir uğraştır. İslam toplumunda “Gizli ilimler”i bildiğini ve gaipten haber verdiğini söyleyen kişiye bu isim verilir.. İslam’da gaybı ancak Allah bilir. Cin, Şeytan ve Rical'ül Gayb adı verilen gaybi kişilerin söz ve haberleri bazen keşf ve keramet olarak tanımlanır. Yahudilik ve Hristiyanlıkta ise Kahinler “Keramet sahibi, Peygamber varisi, aziz” gibi anlaşılmaktadır. Yahudilikte “Kohen Gadol” Büyük kahin olarak anılır. “Başrahip” anlamına gelir. “Kohenler” Yahudilik’te ayrı bir sınıfı ifade eder. Bizde keşif ve keramet, Allah’ın ikramıdır. Bunların bazıları ilim ve bazıları ihsandır.
Kahin anlamına gelen Kohen’ler tapınakta Hz. Musa’nın ilk kez ''rahiplik'' görevine atadığı, Hz. Harun’un soyundan gelen Kohen’ler hahamlık yapıyordu. Bu din adamlarının geçmiş ve gelecekle ilgili anlattıkları zaman içinde din, tarih, gelenek ve mitoloji ile iç içe geçerek kehanetlere dönüştüğü anlaşılıyor.
Astrolojiye dönecek olursak, İnsanın 4 ülkesi vardır. Bunların ilki genetiktir. Hz. Adem'den başlayarak son anne-babamıza kadar tevarüs eden, bu ikisi arasındaki her hadisenin izlerini taşıyan bir genetik ülkemiz vardır.
Esasen insan 4 asli, 3 arızi 7 cevherden oluşur.
Ruh, Nefs, Can ve Akıl asli cevherlerdir. Arizi olanlar ise Melek, cin ce Şeytanlardır.
Bunlardan sadece Aklı fiil olarak biz yönetiriz. Akılla dokunduğumuz her şey harekete geçer. Tabi aklı, ilim, hikmet ve tefekkürle, istişare ve şura ile, vahyin rehberliğinde kemale erer. Bu anlamda 5 duyu ile elde ettiği bilgilerin ışığında, gerçekliği sorgulayarak, gerçeğin basamaklarından Hakikate ulaşmayı hedefleyen bir manevi tekamül yolculuğuna çıkar.
Akıl, ruha dokunursa eşyanın hakikatine ulaşır ve ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olur. Nefse dokunur ve onu harekete geçirir ve muhabah olandan uzaklaşır, meşruiyet sınırının öbür tarafına geçerse belhum adal olur.
Cana dokunursa, bedeni açısından sağlıklı yaşar.
Ruh Meleklerin rehberliğinde Ruhani kimlik kazanmamız için bize yol gösterecektir. Nefsin heva ve heveslerine uymamız halinde Şeytanın rehberliğinde tereddiye sebep olacaktır. Cin ise, hem Rahmani ve hem de Şeytanı özelliği ile hayatımızda bir yeri olacaktır. Bunlar bize sürekli bilgi taşırlar, Bu bilgiler, zan, vehim, vesvese de olabilir, rahmani bir takım tecelliler, sezgiler de olabilir.
Şeytanların gökten bilgiler çalmaya tevessül ettiklerini de biliyoruz. Latif bir bedene sahip oldukları için zaman ve mekan daha farklı bir boyutta yaşadıklarından geçmişe ait bilgiler hakkında bilgiler de taşıyabilmektedirler. Şüphesiz ki, her şey Allah’ın izni ve iradesi içinde ve ölçüsündedir. Bu anlamda Gaybı ancak Allah bilir.
Burada günümüz astrologlarının dikkatinden kaçan bir konuya değinmek istiyorum.
Biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim'de, “ay ve güneş Allah’ın iki şearidir” diye bir ayet var. Kitap bize “İki doğunun ve iki batının Rabbi”nden söz eder”. “Tarık yıldızı”ndan söz eden bir sure var. “Necm” yani “yıldız” anlamına gelen bir sure var. “Kamer” diye bir sure var, Ay’dan söz eden. Kitap “aya ve yıldıza tapanlar” diye Sabii’lerden / Günümüzdeki Şintoist’lerden söz eder. Mesela aya -yıldıza tapanlarının kadim mabetleri olan Sin mabedi bu coğrafyadadır ama onu da pek bilmeyiz. Hz. İbrahim'i ateşe atanlar da onlardı aslında.
“Şira’nın da Rabbi Allah’tır” diyen bir ayet var. Biliyorsunuz, bizim iki takvimimiz var. Bunlar Kameri ve Şemsi takvim. Biz günlük ibadetleri Güneşin hareketine göre, yıllık ibadetleri Ayın hareketlerine göre yaparız. Ay ve Güneş tutulması ile ilgili bilgiler yanında, aslında, iklim, yer ve gökteki hareketler konusunda Mikail ve kainatın sonu ile ilgili olarak İsrafil diye bir melekten, Zaman ve mekandan bağımsız, farklı bir boyutta hareket eden Cebrail ve Azrail’den söz ediyoruz.
Hep uzayı merak ediyoruz, uzaylılardan söz ediyoruz da, biz de uzaylı olduğumuz ve dünyamız uzayda hareket ettiği halde kendi halimiz hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız görülüyor. Genetik ülkemiz dışında bir de bizim yaşadığımız zaman ve mekanla ilgili bir ülkemiz var. Biz aynı zamanda yaşadığımız zamanın ve toprağın çocuğuyuz.
Zaten topraktan geldik ve ona döndürüleceğiz. Yaşadığımız zamanı, toprağı, derimizin rengini, cinsiyetimizi biz seçmedik. Bir de bir de bizim aklımızı kullanarak kişi/şahıs/fert olarak seçtiğimiz kendi tercihlerimiz var. Din, ideoloji ve seçim bizim kimliğimizi oluşturur. Ve biz zaten parmak uçlarımız gibi farklı, özel, tek’iz..
Burada bizim atladığımız bir ülkemiz daha var. O da gökyüzü. Güneş sisteminden başlayarak onun dışındaki aleme doğru genişleyen bir sema var.. Burada ortaya çıkan kombinasyonlar ve hareketler bizim hayatımızı doğrudan ve dolaylı olarak etkiliyor.
Gökte ve yerde ne varsa doğrudan ve dolaylı olarak birbirini etkiliyor ve birbiri ile bağlı. Aynı zamanda tek bir cevherden oluşuyorlar. Onun en küçük parçası da bugünkü bilgimize göre, bir dalga boyu ve frekanstan oluşuyor. Bugün artık bu anlamda atom altı parçacıklarla da ilgileniyoruz. Atom ve atom altı parçacıklar mikro kozmozu oluştururken, Makro kozmoz ile aynı özellikleri taşıdığını görüyoruz.
Konumuz Astroloji olduğuna göre, peki bu sistem bizim hayatımızı nasıl etkiliyor?
Bizim ana rahminde yaratılışımız sürecinde anne-babamızdan gelen genetik özelliklerimizle birlikte annemizin yediği-içtiği, psikolojisi, düşüncesi, çevremizde yaşanan iktisadi, siyasi, toplumsal davranışlar, nazar gibi her şeyden etkileniyoruz. Gökteki hareketler ve kümelenmelerden de etkileniyor. Onların fiziki çekim ve itme gücü yanında yıldızların her birinin farklı elektro manyetik dalgaları bizim biyokimyamızı da, Auramızı da yakından etkiliyor. Doğmadan önceki 9 ay bu sebeple bizim burcumuzu oluşturuyor.
Karadenizli, Güneydoğulu, İzmirli, Avrupalı, Asyalı farklıdır. Elbette birbirimize çok benzeyen yönlerimiz de vardır. Önce hepimiz Hz. Adem'den geliyoruz ve aynı dünyada yaşıyoruz. Her Karadenizli birbirine benzemiyor ki, her Güneydoğulu birbirine benzesin. Her kadın ya da erkek kendi cinsine benziyor mu ki, kadın erkeğe benzesin. Elbette benzeyen ve benzemeyen yönlerimiz olacaktır. Burçlar da öyle.
Bugün artık şunu biliyoruz; “BioResonance” denilen bir sistem var. Aslında her maddenin ve kümenin kendine özgü bir frekansı var. Ve bu frekanslar, insanlarla mutluluk, heyecan uyandırabilir. Gökteki kombinasyonlar da öyle. Bu etki mekanizması, hem doğuştan gelen yatkınlık, hem de kozmik kümelenmenin etkisi ile kişiler ve topluluklar üzerinde belli bir etki şoku oluşturabilir. Bu da mutlaka her kişide aynı şekilde ve aynı şiddette tepki oluşturacağı anlamına gelmez.
Astrologlar, ayrıca döngüden söz ediyorlar. Bu da geçmişte olan benzeşik kozmik kombinasyonların, belli insan toplulukları üzerinde ortaya çıkarttığı sonuçlara benzer olayların olmasını tetikleyebilir mi? Bu deneysel yöntemlerle, gözleme dayalı kestirimleri ifade edecektir. Belli yıldızların frekanslarının canlılar üzerindeki etkilerinin tetiklemesi muhtemel davranış forumları eskiden beri tartışma konusu olmuştur. Yıldızlara verilen adlar ve ilişkilendirildiği etkiler bununla ilgilidir.
Aslında bir gök cismi olan dünyanın eğim ve hareketleri, coğrafi konumunun mevsimleri meydana getirdiği, mevsimlerin insan hayatı ve canlılar üzerindeki etki mekanizmasını bir ölçüde biliyoruz. Polen alerjisi gibi sorunların sağlığımızı nasıl etkilediği de malum. Kutup, ekvator kuşağındaki insanların mizaçları da öteden beri tartışılan konulardır.
Dünyanın hem fizik ve hem de manyetik kutup olarak 23 derecelik bir eğime sahip. Şimdi burada bugün gözardı edilen bir durum var. Kanada üzerindeki manyetik kutup Sibirya’ya doğru kayıyor. Bu 5 yıl sürecek. Ve orta zamanda kuzey ve güney kutbu + ve – olarak yer değiştirecek. Bu durum sadece dünyamızda olmuyor, tüm güneş sistemini ilgilendiren bir durum bu. Tek bir yıldız ya da yıldız kümesinin etkisini düşünenler, bütün bir güneş sisteminde yaşanan hem fiziki ve hem de elektromanyetik döngüyü hesaba katmadan yapacakları yorumda isabet düşük olacaktır. Zaten bunu mutlak bir bilgi olarak görmek, kabul etmek mümkün değildir. Bir öngörüdür sonuçta.
Daha fazla uzatmadan, dikkat çekmek istediğim bir diğer konu, Güneş sisteminde bilinen yıldızlar ve kümelerine dayalı yorumların yanında, bu bin yılda bir gerçekleşen manyetik kutup döngüsünün dışında, Kur’an-ı Kerim’de “Tarık” ve “Şira” diye zikredilen, biri vurarak, biri de çekerek gelen, dünyamızı ve güneş sistemini radikal bir şekilde etkileyecek iki yıldızın, dünyamız, güneş sistemi üzerindeki etkisi üzerinde ciddi anlamda düşünmek gerek. Sadece bu değil, Tarık ve Şira’nın sadece dünyamız değil, insan, hayvan, bitki, hava, su, toprak, iklim, deprem, volkanik faaliyetler, Şimşekler, meteaorlar, elektromanyetik şok dalgaları üzerinde düşünmek gerek sanırım.
Ve tabi, bu işin din, ilim, kehanet, mitoloji ve ezoterizmin birbiri ile ilişkisi yanında, ayrıca birbirinden ayırarak incelenmedi ve değerlendirilmesi gerekir. Yoksa bu konu bu şekilde sürüp gidecektir. Gerçek de, Şeytan da ayrıntıda gizlidir. Dilerim, yere ve göğe bakar, Azim olan Allah’ın hükmü çerçevesinde tevazu ile, ilim ve hikmet yolu ile tefekkür eder ve akledenlerden oluruz.
Selam ve dua ile.
KAYNAK: Haber Vakti